Kayıtlar

Kasım, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
HİSSİZLİK Boynuna üstünkörü bağladığı eşarbı ve atkuyruğu yapılmış saçları rüzgarda uçuşurken yürümeye devam ediyordu genç kız, kafasında onu meşgul eden düşünceleri ile beraber. Denizin kokusu genzine dolduğunda duraksadı birden, baktı etrafına insanları izlemeye başladı.  Şehrin, insanların karmaşık ve gürültülü seslerine bıraktı kendini. Hissetmek istedi sadece. Denizin kokusunu almadan, insanları izlemeden, şehrin ve insanların seslerini duymadan sadece hissetmek… Ama yapamadı ve oturdu olduğu yere, sarkıttı denize ayaklarını, devam etti düşünmeye. Elinden insan olabilmesi için gereken tek şeyi hissedebilme duygusunu almışlardı bir zamanlar. Oysaki çok isterdi diğerleri gibi olabilmeyi yürekten gelerek davranmayı, ağız dolusu gülebilmeyi veya hıçkıra hıçkıra korkmadan ağlayabilmeyi… Oysa ona sorsalar belki de hiç denizin kokusunu almamayı, insanları izleyememeyi, şehrin ve insanları gürültülü karmaşık seslerini duymamadan onları sadece bilmeyi tercih ederdi. Kim bi...
Resim
BİLİNMEZLİK Üç peçeli kişi vardı ve yanımda sürekli bir şeyler fısıldıyorlardı. Anlamıyordum sanırım bilmediğim bir dildi. Anlamama rağmen kulak kesildim ve dinledim arada adımı kullanmaları beni korkutmamalıydı değil mi? Benim kılıcım vardı üstelik onlar benden korkmalıydı. Yine de uzaklaşsam fena olmaz diyerek kalkmaya çalıştım fakat kalkamıyordum. Üzerime hızlıca baktım ne bir ip ne de başka bir şey vardı beni yerime bağlayacak. Tekrar denedim kalmayı fakat çabalarım boşunaydı, olmuyordu, O sırada aralarından sarışın olan “Daha konuşmadık Warden.” Dedi. Dilimizi de biliyordu fakat ben hala adımı nasıl bildiğini anlayamamıştım. “Sadece adını bilmiyoruz, seni senden daha iyi tanıyoruz.” Dedi kızıl gözlü olan. Ben az önce dışımdan konuşmamıştım diye düşünürken. Bunların aslında sadece kadın olmadıklarını anlamamla korkum biraz olsun dinmişti. O an aslında asıl korktuğumun belirsizlik olduğunu anladım ve daha da rahatlayarak debelenmeyi bıraktım. Benden ne...
İPLİKÇİK Yine bulmuştum işte. İstemsizce toplamaya başladım. Her bir tanesini elime aldığımda istemsizce onun çizdiği yolda yürümüş oluyordum. O benim için bırakıyordu bu geceden kara siyah ipliklerini ben ise ipliklerin güzelliği için topluyordum. Dayanılmaz bir siyahlıktaydı iplikler kendisinden birer parça olduklarını belli ediyorlardı. Herkesin görmek isteyeceği türde değildi çoğu insan korkardı ondan fakat onu görebilme sebebimde tam da buydu zaten. Karaltısının bıraktığı iplikler ben adeta cezbediyordu. Zaten bu yüzden daha fazla dayanamayıp toplamaya başlamıştım iplikleri, çünkü onu takip etmiyordum ve onu takip edebilmem için bana bu küçük mükemmel tuzakları bırakıyordu. Ben ise deli gibi onları topluyor, izinden gidiyordum. İplikleri bıraktığı yerlerin tehlikeli olması bile gözümü korkutamıyordu, onlara ne olursa olsun sahip olmalıydım. Farkında olmadığım şey ise onların git gide bana sahip olduğu gerçeğiydi. Yine bir çatının tepesindeydim ve dengem sürekli...
Resim
GERÇEKLİK Bugün tuvalin bitme günüydü. Artık tablosunu görebilecekti. Ressam ona ne yaparsa yapsın resmini göstermemişti. Her zamanki yerine geçti, pozunu verdi. Ressam başladı çizmeye, saatler geçmişti fakat ressam hala mola vermemişti. Ressam mola vermeden kendisi ara veremiyordu. Ayakları uyuşmuştu, bari çektiğim çileye değsin diye düşündü prenses. Düşmesine ramak kala ressam fırçalarını yere fırlattı ve tuvali prensesi yanına çağırdı. Son bir hamle ile ressamın yanına gittiğinde gördüğü şeyin şoku ile daha fazla ayakta kalamadı ve yere yığıldı. Son gördüğü şey ise kendi yüzü yerine yeşil bir böceğin oluşuydu.
Resim
ORMAN Provamın son adımlarındaydım. Bu tek başına aldığım son provaydı. Bundan sonra yanımda başkaları da olacaktı, kendimi şimdiden bu duruma alıştırmam gerekiyor. Bunu düşünürken aklıma kurada çektiğim kağıt geldi ve şimdi buradayım… Bütün sınıf için ilginç bir deneyim oluyordu. Kimi çektiği kağıttan memnun iken kimi hiç hoşnut değildi. İlk kurbağa zıpladı içeriye en son ise geyik sekerek girdi. Tamamlanmıştık artık. Aslan komutu verdiğinde herkes ormandaki konumunu almıştı. İlk konuşan tilkiyi pür dikkat izliyorduk. Ona sincap ve penguende katılmıştı. Bizim ormanımız hava koşullarından, doğal kanunlardan etkilenmeyen sınırların olmadığı bir ormandı. Herkes neyse sadece oydu daha fazlası ya da daha azı değil. Sıra bana geliyordu, yılanın  içeriye girişiyle anlamıştım bunu. O an yapmam gereken şey yere inmek  ve kendi bölümümü göstermekti. Provaların verdiği güçle kendimi hazır hissediyordum. Kura da çektiğimiz hayvanları hissederek, düşünerek dans e...
Resim
5 KELİME 1 ÖYKÜ (Kapak, enjeksiyon, güvercin, bıçak, kertenkele) Denek kabının kapağını kapattıktan sonra, proje üzerinde çalışmak için kabı arkadaşına devretti. Kabı alan arkadaşı projeyi şırıngaya çekerek denek hayvanına enjeksiyon yoluyla verecekti. Denek hayvanları canlı bir güvercindi fakat projenin işe yaraması için parçalanması gerekiyordu. Bıçağı eline aldı ve bir parça keserek şırıngayı batırdı. Kestiği parçada ki değişimleri incelerken içeriye onu kontrol etmeye gelen şefi Kertenkele yi fark ederek duraksadı. Bu kadın çalışırken onu fazlasıyla geriyordu.
Resim
MİYAV Islanmamak için koşmaya biraz daha önce başlamış olsaydım şu an kuru ve mutluydum ama bunun için çok geç. Miyav. Bu tür kararları alırken hep sürüncemede kalarak vakit kaybediyorum ve zararlı çıkan ben oluyorum bıktım artık bu durumdan. Miyav. Bir an önce eve dönmem lazım ama bu sefer biraz fazla uzaklaşmışım sanırım bu da başka bir problem zaten. Miyav. Bizimkiler eve dönmemi merakla bekliyorlardır beni gördükleri zaman azar işiteceğim kendimi hazırlasam iyi olur. Miyav. Son deparımı atıp sokağıma girdiğimde gördüğüm şey hiç hoşuma gitmedi. Miyav. Bir de kediler dört ayak üzerine düşer derler bu deyim benim gibi bir kediyi kapsamıyor galiba. Miyav. Dört ayağımın üzerine düşseydim sahiplerim evde olurdu ama arabamız olmadığına göre bir yere gitmiş olmalılar, nereye gittiler acaba? Miyav. Evin bahçesinde kendi yerime geçerken en azından ıslanmayacağımı düşünerek biraz sevindim. Miyav. Dışardaki kulübeme geçtiğimde yağmur daha da hızlanmaya başlamıştı. Miyav. Deli gibi...
Resim
KADRAJ MESELESİ Göz göze geldiğimizde ben ne yapıyorum dedim kendi kendime. Gerçekten ne yapıyordum ne işim var burada. Hah hatırladım. Ben bir fotoğrafçıyım, beni buraya gönderdiler fotoğraf çekmem için oysa ben şu an fotoğraf çekmek yerine severek yaptığım mesleği sorguluyordum. Hem de iki çift göz yüzünden. Göz göze gelmeseydik belki çekerdim o fotoğrafı, belki devam ederdim umursamamaya, düşünmemeye. Ama yapamadım ve verdim alın terimle kazandığım fotoğraf makinasını yanımdakine. Elimi bana bakan çocuğa uzattığımda annesinin aniden öne geçmesi ve bir şeyler söylemesiyle istemsizce geriledim. Kadın annelik içi güdüsünün verdiği koruma isteği ile hareketlerini hızlandırarak çocuklarından birisini yukarı doğru iteklemeye başladı. Benden başka biri daha dayanamayıp yardım etmek istediğinde kadın dilini anlamamıza aldırmadan tekrar konuşmaya başladı. O an onun dilini anlamamamızın bir önemi kalmamıştı. Kadın o çaresizliğine, yorgunluğuna rağmen bizim yardımımızı istemiyordu. ...
Resim
482 1990’ların son günleri yaşanırken ağır ağır istasyona doğru ilerlemeye devam ediyordu.   Hava soğukluğunu iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Gökyüzüne dikkat etti birden, yağmurun yağacağını anlayacak kadar çalışmıştı dışarıda. Sırtında senelerin birikmiş yükü daha da ağırlaşıyordu sanki, son demlerindeydi biliyordu, bu bir ayrılık hikayesiydi biraz hüzünlü biraz   da buruk. Ağır ağır ilerlemeye devam ederken baktı istasyondaki insanlara. Senelerce emek verdiği bu umursamaz insanlar için kilometrelerce yol gitmişti. Artık onun için yolun sonuydu, durdu yavaşça, son kez kendi acısını haykırırcasına bağırdı trenin düdüğü, bitti buraya kadar der gibi. Yağmur yağmaya başlarken yolcular birer birer iniyorlardı ve inmek için attıkları her adımda üzerinden kalkan yükler ise   kalbine biniyordu adeta. Çaresizce bütün yolcuların inmesini beklerken gözüne elinde bavuluyla genç bir kız çarptı. Sarsak adımlarla ilerliyordu genç kız korktu ist...